-
1 hâl hatır
-
2 hal
hal1 <- li>1. subst → durum; Zustand m, Lage f; Auftreten n, Benehmen n, Verhalten n einer Person; Gegenwart f; Kraft f (etwas zu tun); GR Indikativ m; Fall m, Kasus m (z.B. -i hali Akkusativ);hal hatır sormak nach dem Befinden fragen;… bir hal almak in ein … Stadium treten;hal olmak in Verzückung sein, im Trancezustand sein;-e (bir) hal olmak unp jemandem stößt etwas zu (= er stirbt);-i hal(e) yola koymak richtig stellen, in Ordnung bringen;hal(in)den anlamak (oder bilmek) Anteilnahme zeigen;hale bak! Donnerwetter! (positiv und negativ);-in hali duman olmak, -in hali harap olmak übel dran sein;hali olmamak nicht mehr die Kraft haben; sich nicht wohl fühlen;hali tavrı yerinde olmak anständig aussehen, sich anständig benehmen;hali vakti yerinde olmak begütert sein;benim halim ne olacak? was wird aus mir werden?;halim kalmadı ich bin ganz hinüber, fam ich bin geschafft;… halinde in Form (G); im Falle (G), bei (D);atom savaşı halinde im Falle eines Atomkrieges;gruplar halinde gruppenweise;öğüt halinde in Form eines Ratschlages;(kendi) haline bakmamak seine Kräfte überschätzen;… haline gelmek werden (N; zu D); (negativ) ausarten (in A);… haline getirmek auf den Stand (G) bringen, reif machen (für A);… halini almak werden (zu D); ausarten (in A); den Zustand (G) annehmen, erzeugen, sich entwickeln (zu D)hasta olduğu halde … obwohl sie krank ist, …;her halde, her halükârda auf jeden Fall; unter allen Umständen; (höchst) wahrscheinlich; → her (her halde);ihtar ettiğim halde … obwohl ich warnte, …;o halde, şu halde in diesem Fall, demnach, das heißt;yola çıktığı halde … während sie sich auf den Weg machtehal2 <- li> Markthalle fhal3 <- lli> Lösung f -
3 hatır
hatır s1) Gedächtnis nt\hatır ve hayale gelmemek nicht vorstellbar seinbir şeyi sırf \hatır için yapmak etw aus reiner Gefälligkeit tunbir kimsenin/şeyin \hatırı için jdm/etw zuliebebirinin \hatırını sormak nach jds Befinden fragen
См. также в других словарях:
hâl hatır sormak — bir kimseye nasılsınız, ne durumdasınız anlamında nezaket sorusu yöneltmek Karşılıklı oturdular, hâl ve hatır sordular, sonra sustular. R. H. Karay … Çağatay Osmanlı Sözlük
hatır sormak — hâl hatır sormak Önce karşılıklı hatır sormakla başlayan konuşmaların ardından, tarlaların durumuna geçti. N. Cumalı … Çağatay Osmanlı Sözlük
hâl — is., li, Ar. ḥāl 1) Bir şeyin içinde bulunduğu şartların veya taşıdığı niteliklerin bütünü, durum, vaziyet Herkes hâline göre bir hediye verdi. H. R. Gürpınar 2) Davranış, tutum, tavır Bambaşka bir hâliniz vardır sizin. Merhametli bir insan… … Çağatay Osmanlı Sözlük
hatır — is., Ar. ḫāṭir 1) Düşünme, akılda tutma, hafıza, zihin, akıl, yâd 2) Gönül, kalp Sakın hatırını kıracak bir şey söyleme. 3) Birine karşı duyulan saygı, sevgi Hatırınız için bu işi yaptım. 4) Durum, keyif, hâl Hatırını sormak. Birleşik Sözler… … Çağatay Osmanlı Sözlük
İSTİFSAR-I HÂTIR — Hal hatır sorma … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
HATIR — Zihin. Fikir. Gönül. Kalb. Hal. Tedbir. Vesvese … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
merhaba etmek — hâl hatır sormak, görüşüp konuşmak Bir oturun bakalım, bir merhaba edelim! M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
hatırını sormak — hâl hatır sormak Yakın tanıdık beylerden yanına gelenler, hatırını soranlar da oluyordu. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
istifsarıhatır — is., esk., Ar. istifsār + ḫāṭir Hâl hatır sorma … Çağatay Osmanlı Sözlük
yâren — is., Far. yārān Arkadaş, yakın, dost Görmeye gelenleri, hâl hatır soranları / Sevgili yârenleri görmez olasın bir gün. Yunus Emre Birleşik Sözler yârenbaşı … Çağatay Osmanlı Sözlük
TERHİB — (C.: Terhibât) Hal hatır sorma … Yeni Lügat Türkçe Sözlük